Merhaba ben yılbaşı süscünüz...




Kaptırdım gidiyorum, aklım hep yılbaşı aksesuarlarında ne yöne baksam çam ağacı gibi görüyorum herşeyi. Ha bir de paket sahi… Beni bıraksalar 7-24 boş kutuları paketleyip çam ağacı yapabilirim odenli fikir var kafamın içinde…

Bu polimer kilden yapılmış olan basit yılbaşı ağacı süsünü geçen hafta, gecenin bir vaktinde yapmaya koyuldum, ağaçtan kalan tüm malzemeyi de ıncık gıncık oynarken bitirdim, ertesi güne elimde fotoğraflanacak malzeme kalmadı yani. Ama yazın yaptığım kolyeleri hatırlarsınız belki, işte bunlarda aynı malzemeden.

Polimer kil küçük dikdörtgen paketler halinde satılıyor kırtasiyelerde. Yumuşatana kadar birazcık uğraşıyorsunuz ama bence harika bir malzeme. İstediğin şekli ver sonra 130 derecede yarım saat kadar fırınla olsun bitsin. Zaman bulabilsem habire onlarla oynamak istiyorum bu sıralar. Bu sıralar habire oynamak istediğim çok şey var ya hadi neyse.


Ne diyordum, yumuşatın kili, sonra merdane ile açın kurabiye kalıplarından süsler yapın. Bende ağaç şeklinde kalıp vardı bunu onunla yaptım. (Ay olmayacak bu akşam Kabalcı’ya gidebilirsem alayım da malzemeden yarın bir fotoğraf çekip koyayım şuraya. Tabii söz veremiyorum.) Kürdanla da orasına burasına delikler açtım ki süsleri takabileyim.

Ağacımın üstündekilerin bir kısmı boncuk diğerleri de küpe. Şu gördüğünüz şirin makas da yaka iğnesi, hem de taaa İsviçrelerden geldi bana. Sağolsun Zeynep, hani  Düşlerin Rengi bloğunun  sahibi, işte o bu yaz gittiğinde görmüş ve görünce beni hatırlamış, almış gelmiş. Pek bi şirin değil mi. Birkaç kez taktığımda fotoğraflayayım dedim yok beceremedim ama bu ağaçta da çok şirin durdu bence.

Süsleri de üstüne taktıktan sonra bir müddet elimde gezdirdim nereye assam diye, sonra pano gibi kullanmak aklıma geldi, bir sopaya geçirip yapıştırdım kare bir panonun üstüne oh sen rahat ben rahat…

İşte böyle…

(işte böyle yazmadan da bitiremiyorum şu yazıyı, giriş gelişme tamam sonuçta öyle bakıyorum ekrana… )

Hepinizin haftasonu sıcacık, keyif dolu geçsin…


Nowadays, the only thing I think about Christmas decorations. I want to do something without stop, christmas ornaments, tree, ginger bread....

I made this christmas tree an evening last week. I love polymer clay. You can make so many things with it and be sure that it will be great. Do you remember my necklaces, which made by me this Summer.

I used polymer clay, cookie cutter, toothpick, beads, canvas board, earings and lapel pin, given to me as a gift.

I loved it, how is so cute, isn't it?

I wish everyone, have a wonderful and cosy weekend…

  






Bugün Bunu Sevdim - Julia Davila Lampe





Aslında çoook uzun zamandır onun hakkında yazmayı düşünüyordum ama anlatmak istediğimi tam olarak anlatıp anlatamayacağımdan korktuğumdan bir türlü girişemiyordum bu işe. Bugün yine onun fotoğraflarının içinde kendimi kaybetmişcesine dolanırken dedim ne anlatabilirsen artık başla yazmaya…

Julia Davila Lampe, 29 yaşında bir fotoğrafçı. Genç yaşına rağmen o kadar çok fotoğrafı kitap kapaklarını süslüyor ki. Eminim çoğunuz tanıyordur, ya da pinterestte onun fotoğraflarına rastlamışsınızdır.

Ben fotoğraf makinem ve bloğum yokken de fotoğraflara bakmayı çok seviyordum. Flickr'ı keşfetmem yıllar öncesine dayanır o yüzden. Zaten kaç tane mailim var, ne kadar siteye ve foruma üyeyim bilmiyorum. Bazen tek bir tuş olsa, benim ile ilgili tüm hesapları alt alta sıralıyıversem ve istemediklerini siliversem keşke diyorum. Neyse işte o zamanlardan beri takip ediyorum ben bu kızı.

Onun fotoğraflarına baktığımda TUTKUYU hissediyorum. Bir işe tutkuyla bağlı olmanın ne demek olduğunu gösteriyor fotoğrafları. Flickra ilk yüklemeye başladığı fotoğraflarından bu güne doğru hepsine tek tek bakarsanız azmin eserini görürsünüz. Öyle kendini kaybetmişcesine fotoğraf çekiyor, öyle kafayı takmış, öyle hırslı gözüküyor ki hali, resmen enerjisine hayran kalıyorum.

Hele selfportreleri... İşte zaten onlara bakarken düşündürüyor bana tüm bunları. Bir dalıyorum kendini fotoğrafladığı bir kareye… Saatlerce bakabilirim. Onu nasıl çektiğini hayal ediyorum. Odanın düzenini, ışığı, konsepti nasıl ayarladığını, ne kadar zamanda bu poz için hazırlandığını, bu pozu yakalamak için kimbilir kaç poz fotoğraf çektiğini, fotoğraf makinasının zamanını ayarlayıp nasıl kameranın karşısına koştuğunu ve bu sakin, kendinden emin pozları verebildiğini… photoshop’da bu kadar nasıl usta olunabilineceğini… Oyyy ooyyy bir engin deniz kısacası…

Neden bu kadar çok kendini fotoğrafladığı üstüne de çok düşünüyorum. Ve ben de kesinlikle aynı şeyi yapardım diyorum sonra. Fotoğraflarında model olarak hep kendini kullanıyor. Bunun bir çok nedeni var bence. Kendimden yola çıkarak düşünüyorum, ben de portre çekmeyi, daha doğrusu birilerini fotoğraflamayı sevmiyorum. O sırada ter basıyor, strese giriyorum, sıkılıyorum, çünkü malzemeyle istediğim gibi oynayamıyorum, saatlerce onunla çalışamıyorum, bir de üstüne karşımdakini mutlu edebilmek için güzel birşeyler yakalayayım derken iyice geriliyorum. Grup çalışmasını da hiç sevmem bu yüzden. Ne yapacaksam kendi kendime yapacağım.

O da o kadar hırslı ve tutkulu ki, her an fotoğraf çekiyor ve ne istediğini en iyi kendi biliyor. En önemlisi de kendini biliyor: ) Mankenleri bulmak, onların kaprisleri ile uğraşmak yerine saatlerce kendini yorup en içine sinen kareyi yakalamak için uğraşıyor. … Bir odanın içinde kendine kocaman bir dünya yaratıyor. Kendime geçer nazım misali...
Zaten dikkat ederseniz bir çok iyi fotoğrafçının vazgeçilmezidir Selfportreler...
Bunu nasıl anlatırım bilmem ama, hani bir işi, bir şeyi ilk yapmaya başladığınızda kendinize güvensiz, ürkek, tedirgin olursunuz, bir üst seviyeye geçmek zaman alır, ürkütücü gelir, ama yaptıkça yaptıkca, olayın mantığını kapmaya başlar insan.. yöntemini çözer, sindirir, benimser… sonra o iş onun elinde oyuncak olur, hamur gibi yoğurmaya başlar, detaya girer, bilmediği detaylar artık onu korkutmaz çünkü özünü kapmıştır olayın. Daldan dala zıplar, taklalar atar o işi yaparken de bana mısın demez…

Hah işte eğer anlatabildiysem onun fotoğraflarından ben bunu okuyorum… Sanki dans ediyor fotoğraflarla..

Hepsine bakın olur mu;          Blog          /        Websitesi            /         Flickr

 
Julia Davila Lampe, She is 29 years old and very famous. Many of you may know her.
Although her young age, you can see her a lot of photos as book covers.

I have been following her for a long time and I can see her improve over the years..
Her pictures tells the PASSION.

While I am looking at her photos, I can see perseverance, passion and labour. I admire her energy.

As if she is dancing with her pictures
 
You can reach her ;                 Blog               /         Website        /        Flickr
 
 
 
NOT -1 : Hani bir önceki postta yaptığım yıldızlar var ya, nedense hiç aklıma gelmemişti onların da dosyalarını sizinle paylaşmak taa kii Esra yorumunda sorana kadar. Oraya ekledim ama buradan da ulaşabilirsiniz yıldızların dosyasına; JPG formatı için buraya, PDF formatı için de buraya tıklayın olur mu?


You can download my christmas stars, which I have been shared a few days ago. For JPG Format is here, for PDF format is here.


NOT-2 : Bu haftasonu Atölye Curcuna’da Kendi Çantanı Kendin dik Workshopu olacak arzu edenler buradan bilgilere ulaşabilir.

This note is about workshop in Istanbul.









Rengarenk Yıldızlar Yaptım...





Dedim ya ben hafiften başladım yılbaşı havasına girmeye, işte ondan habire aklım süslerde, paketlerde, kırmızıda, yeşilde… 

Bir de böyle kağıtlarla oynamayı çok özlemişim. Amacım olmayınca, ya da ne bileyim etrafta gözüme çarpıp ilham almadıkça yapamıyorum bir şey. O yüzden bu dönemi seviyorum, nereye baksam güzel bir süsleme görüyorum, pinterest ve bloglar tam bir ilham kaynağı. Küçücük bir fotoğraftan esinlenerek tüm Pazar gününü geçirebiliyor mesela insan (Düzenliyeyim o fotoğrafları da görürsünüz).
 
 
Gerçi dikişe ara vermiş değilim, dönem dönem takıntılarım oluyor, bir ara habire kırlent dikiyordum, sonra çantaya geçtim şimdilerde ise bir gecede bitiveriyor olmasından ve küçücük, şirincik bir şey olmasından dolayı habire mama önlüğü dikiyorum: )
 

Neyse şimdi konuyu saptırmayayım.

 Evin orasında burasında böyle küçük süslerin asılı olmasını seviyorum ben. Bazen bir kapının koluna asıyorum, bazen abajurun köşesine, bazen de duvara bantlıyorum… Sıkıldıkça başka bir süs yapıp asıyorum etrafa. Tamam bazen abarttığım oluyor, ev deli alacası gibi gözüküyor gözüme, o zaman da toparlıyorum bir kısmını yenilerini yapana kadar…

Bu yıldız desenlerinin yapımı aslında birazcık karışık. Daha doğrusu sizin illa böyle yapmanıza gerek yok, tabii yapmak isterseniz.

Dedim ya kağıtlarla oynamayı özledim diye, oturdum böyle küçük küçük birbirine eşit baklava şekilleri kestim birbirinden farklı desenli origami kağıtlarından ( Bu origami kağıtlarını geçen sene Muji’den almıştım). Sonra onları yıldız şeklinde bir kağıt parçasının üstüne yapıştırdım düzgünce. 1 adet yıldızım oldu. Onu scanerda taradım ve kopyala yapıştır yöntemi ile çoğalttım. Sonra da A4 etiket olarak geçen, arkası yapışkanlı kağıda renkli çıktısını aldım.
 
 

Tabiki tek bir desenden, dergi, eski kitap sayfalarından çocukların boyamalarından da pek ala yapılabilir. Kalıp için buraya tıklayabilirsiniz. Yıldızları için ise ; JPG formatı için buraya, PDF formatı için buraya bir tık.


 
Neyse işte, yapışkanlı kağıda çıkarttığım yıldızları bir köşeye koyup strafordan aynı ölçüde yıldızlar kestim. (Adının strafor olduğunu düşünüyorum ama emin de değilim, ben fotoğraf çekerken ışığı yansıtmak ya da fon olarak kullanmak için almıştım Kabalcı’dan) . Sonrada renkli yıldızları kesip straforun üstüne yapıştırdım,  ucuna da iğneyle ip geçirip oraya buraya astım.

Ayy yazarken yoruldum, yaparken çok zevkliydi ama…

 

I love to play with paper every time but especially christmas time, I have an aim.
I see a lot of ideas on pinterest and blogs, I admire so many christmas accessories and when I have a little break at home, I find myself doing something for christmas.



You can find all detail about these stars below;

1- Cut papers, diamond-shaped with the same dimension
2- Glue them in a star shape on top of a sheet of paper neatly.

3- You have a star and scan it
4- Duplicate them with copy-paste, using Photoshop or another programe.

5- Print it on sticky paper and cut out
6- Cut styrofoam star shape

7- Paste them together.

 You will have sweet colorful stars for christmas... You can download the template here and for stars patterns file JPG and PDF.
 
 
 
 
 
 
 

Kahve Keyfi




Yok yok her geçen yıl kışı daha çok sevmeye başladım ben. Eskiden hava kapalı olduğunda suratı asılan, yaza ne kadar kaldı diye günleri sayan ben şimdi hava güneşli olduğunda bozuluyorum. Şu sokaklarda evsiz barksızlar, zor durumda olanlar olmasa hiç yaz gelmese diyeceğim neredeyse.

Tamam evde, gün ışığında fotoğraf çekmek için çok az zamanım kalıyor belki ama olsun, o kısacık zamanda bir o kadar değerli oluyor.  Zaten bulutlu havalarda çekilen fotoğraflardaki ışık çok daha iyi.

Kışın evde kahve keyfinin yerini tutacak başka bir şey de düşünemez oldum. Hele ki uzun zamandır beklediğimiz Nestlenin espressosunu geçenlerde  Migros’ta görüldüğünün haberini aldıktan sonra resmen mutluluktan uçtuk.

İlk kez Londra’daki arkadaşlarımıza gittiğimizde onlarda içik biz bu kahveyi. Nestle’nin espressosu. Biz evde filtre kahve içiyoruz genelde akşamları, nescafe’yi eve sokmuyoruz bile. Kahveyi sevmeme rağmen nescafe içemiyorum. Ama aynı nescafe gibi hazırlanan bu espresso gerçekten çok lezzetli. Londra’da onlarda içtikten sonra iki kavanoz alıp geldik, sonra arkadaşım ne zaman İstanbul’a gelse bize de getirdi sağolsun. Nestle’ye yazmayı düşündük ama email adresine ulaşamadık websitelerinden, sonra da kaderimize boyun eğdik ama her markete gittiğimizde kahve reyonuna uğrayıp baktık, acaba gelmişmidir diye.

Geçen hafta bizde o kahveyi içmiş olan bir arkadaşımız aradı, sizin kahveyi gördüm Migros’da alayım mı diye, hemen al al diye atladık, sonra ben gittim aldım, sonra Funda gitti aldı, sonra çevremde gördüğüm herkese söyledim ki alsın bu lezzetten mahrum kalmasın. ( ayy sanki para alıyorum gibi amma reklamını yaptım)

Hayır burada yazmamın sebebi de şu, Migros’un bu ürünü devamlı getirip getirmeyeceği belli değil. Çünkü üstüne “Migros mutluluk festivali için özel olarak ithal edilmiştir” gibilerinden bir şey yazıyor, sanki bir süreliğine getirilmiş gibi.  Duyanlar alsın da baksınlar bu ürün tutuluyor, hep getirsinler istiyorum: )

İlk önce kahveyi koy fincana sonra üstüne kaynamış sıcak suyunu dök, nasıl köpürdüğüne bak, mis gibi kokusunu içine çeke çeke keyifle iç…

Haftanız güzel geçsin efendim…
 

 
In the past, I don't like the winter so much. I always used to count days for summer. But now, I can live only winter:)

I love coffee. We generally drink Turkish coffee and filter coffee at home.

I don't like Nescafe but about 2 years ago, We went to London and we meet Nestle espresso at our friend's home. I liked it so much and bought it a few bottle.

We could not find it in Turkey until last week. One of my friend phoned me and she gave me a great news. She had seen nestle espresso a supermarket, they were imported exclusively for a festival.

I hope we can find this coffee every time in Turkey...

Have a great week.
 
 




Haftasonu Kartı


 


 

Hepinizin haftasonu bol köpüklü kahveler eşliğinde keyif dolu geçsin…

 
I wish you have a great weekend…

 
 
 
 
 

Siyah - Beyaz... En Büyük... Beşiktaş!



Pinterestte görmekten en çok hoşlandığım şeylerin başında hediye paketleri geliyor. Aslında Funda bu konuda benden çok daha fazla meraklıdır. Küçükken yılbaşına yakın mağzaların vitrinleri süslenir ve bazıları süslü hediye paketleri koyardı vitrinlerine. Funda’yı onların başından ayırmak mümkün olmazdı. İlla o paketleri isterdi. Kızım onların içi boş, şakacıktan, süs olsu diye koymuşlar derdik, olsun yine de istiyorum derdi. O yüzden ona verdiğim hediyelerin paketlerinin hep çok süslü, özenilmiş olmasına çalışıyorum yıllardır. Bu sene yılbaşında hala ona ne alacağımı bilmesem de hediye paketlemesi konusunda çalışmalara başlamış durumdayım… Tabiki burada yayınladıklarımdan farklı bir paket yapacağım onun için, daha nasıl olacağını bilmesem de bulurum diye umut ediyorum…

 
Ben çok önemsiyorum hediye paketlemeyi, çok da zaman ayırıyorum bu işe, en az içindeki hediye kadar önemli bence paketi de. Mağzalarda hediye paketi yaptırmayı sevmiyorum. Hem sıradan olduğu için, hem sırada beklemek beni çıldırttığı için…
 
Geçtiğimiz Pazar günü evde birkaç deneme yaptım sizlere de fikir verebilmek için. Hem basit, hem eğlenceli hem de çok hoş…


Son zamanlarda çok renklilikten uzaklaşmaya başladım. Tabiki bunda kuzey ülkeleri bloggerlarının çok etkisi var. Kuzeye gittikçe renk kullanımı azalıyor. Güneyin baskın renkleri yerine daha çok beyaz, krem, gri ve siyahlar kullanılıyor. Eğer renk görürseniz de bunlar neon renkler ya da pembenin, mavinin uçuk kaçık tonları oluyor. Koyu yeşiller, kırmızılar, gece mavileri çoğunlukla, İspanya, Portekiz, İtalya ve Türkiye gibi  ülkelerin tercihleri.
 
Göz devamlı gördüğünü kanıksamaya ve sevmeye başlıyor, sanırım bağımlılık gibi bir şey… Birkaç yıl önce ya da ne bileyim belkide bir ay önce beğendiğimiz birşeyi artık beğenmememizin sebebi de bu bence… Moda da böyle ortaya çıkıyor. İlk gördüğümüzde tepki verdiğimizi şeyi göre göre kanıksamaya, alışmaya ve istemeye başlıyoruz. Birkaç yıl önce beyaz mobilyalar bana soğuk gelirken. Tüm evimi Mudo’nun ağır ahşap mobilyaları ile döşemek isterken şimdi evde ne varsa beyaza boyamak istememiz bundan. Ya da yıllar önce kullandığımız vatkalardan bir anda tiksinmemiz ama bugünlerde yeniden piyasaya çıktığında çoğumuzun burun kıvırması ve yakında vatka takıyor olmaktan korkmam gibi…


Ne anlatacaktım nerelere gittim.

Bu paketleme için kullandıklarımı fotoğraflardan gayet açık görüyorsunuz zaten. Ama birkaç şey anlatayım yine de. Mesela yıldızları nasıl yaptım. Hani kendiliğinden kuruyan hamurlar var ya yıldızlar ondan. Bir ara hatırlarınız kalpler yapmıştım burada. İşte o zaman artan hamurdan da bu yıldızları yaptım. Bu sıralar çok zevk alıyorum bu hamurlarla oynamaktan. Hatta fırına verilen çok daha hoşuma gidiyor çünkü renkleri daha güzel, beyazı da daha parlak.
 

Neyse işte yıldızlar kuruyunca üstlerine şu desenli bantlardan yapıştırdım. Ben Kabalcı’dan almıştım ama kalmamış, her gittiğimde söylüyorum getirin diye, siz de giderseniz söyleyin ki getirsinler.
Yine o bantları kullanarak şu kalpli kağıdı boyadım sonra. Zamanım olsa hiç sıkılmadan devamlı böyle baslılar yapmak istiyorum kağıtların üstüne...

 
Bir diğer kağıdı da şu beyaz desenli naylon parçası ile yaptım. İstediğim deseni kestim, merdaneye doladım sonra bastım kağıda gitti.

Siz de deneyin çocukların boyalarıyla falan, bulaşık süngerinden, patatesten, soğandan kalıplar yapıverin bir Pazar çok eğlenceli. Dur ben de bir dahakine soğan baskısı yapayım bak yazarken hoşuma gitti.
 

 
I love gift packaging. It is really important for me and I always want to prepare a special something for my friends and family.

Especially when my little sister was a child, she used to like every kind of package, even if She saw it in a shop window. She gets curious what's in the box: )  even I say it is empty.

This year, I'll prepare a nice present for my little sister and I started to think packaging ideas...

For a while , I want to see white- grey and black around. Northern countries bloggers influenced me too much.
 

Because of that firstly I wanted to try black and white ideas. It is so simple as you see in images.

I used self-dry dough (I am not sure this dough name) for the stars and black lace tapes.

For the papers, I used again blue lace tape and nylon sheet.

It was very enjoyable to play with this materials.

I hope you like it.
 
 
 


Rüya Avcısı




Hep diyorum ya benim uykum çok hafiftir diye,en ufak bir tıkırtıda uyanırım, asla uyku sersemliğim olmaz, yataktan gecenin bir yarısı bile öyle hızlı kalkarım ki sanki hiç uyumamışım, öyle muhabbetteymişim gibi. Bir keresinde annemle karşılıklı yatıyoruz gece  çok susadım, gözlerimi açmamla yataktan fırlamam bir oldu, annem deprem oldu da ben kaçıyorum sanmış zavallım nasıl korkmuş, bana da kızmıştı.
 

Neyse işte uyku öyle hafif olunca da çok rüya görüyosun tabi. Bir gecede kaç farklı rüya görüyorum bilmiyorum ama sabahları resmen yorulmuş kalkıyorum. Bir de benim rüyalar öyle hareketli, öyle saçma, öyle anlamsız oluyor ki rüyamda bile ne olduğunu anlamaya çalışırken buluyorum kendimi.

Bir kere şu kesin, akşam seyrettiğim dizi  ya da film artık her neyse onun içindeyim .Ya da ne bileyim uyurken bir şey mi düşünüyordum hemen onunla ilgili bir rüya çat kapıda. Mesela bu sabaha karşı severek takip ettiğim bir Norveçli bloggerın evindeydim.  Şu sıralar yeni eve taşındılar, rüyamda da o eve gidiyorum, küçük bir kutlama yapılıyor ama ben devamlı etrafı süzüyorum, aa diyorum bak görüyor musun azıcık eşyaları var ama ne hoş ne sade… aa mutfak o kadar da güzel değilmiş diyorum içimden, sonra yanımda Norveççe konuşuyorlar ama neredeyse aynı Türkçe. Anlıyorum çoğunu konuşmaların. Hatta onlara da söylüyorum biz de pilava pilav deriz diyorum…  

Mesela kült olmuş rüyalarım vardır, resmen senaryo gibi, yıllarca anlatmışımdır birini hele.. Şimdi size onu anlatmayacağım ama bir tanesi var ki gerçekten hatırladıkça ben de gülüyorum. Çocuktum şu Demirellerin, Erdal İnönülerin zamanı… Rüyamda makam şöförüyüm. Bildiğin öyle siyah takım elbiseli, şapkalı falan yani. Tek elim ceketin düğmesinde bisikletin önünde bekliyorum. Evet maalesef makam aracı bir bisiklet. İçimden de düşünüyorum, Şu Demirel’de Erdal Bey gibi zayıf olsa ne olacak sanki diye.  Yokuş çıkmak çok zor oluyor Demirel’i taşırken diye dertleniyorum. Sonra meclisten çıkıyorlar ilk önce Demirel’i alıp evine götürüyorum bisikletin arkasına oturmuş belime salırmış bense kan ter içinde : ( ayy ne kabustu yaaa..

Çok uzun bir giriş bölümü oldu bu: ) artık idare edin yazasım gelmiş…

Son zamanlarda gördüğüm rüyalar ise biraz daha kabusvari olmaya başladı, tabi bunda seyrettiğim “Taht Oyunları” dizisinin de etkisi büyük, ne de olsa kan gövdeyi götürüyor dizide. Ama onun dışında deprem görüyorum sıkça. Düşündüm nasıl kovarım bu kabusları diye ve bloglarda sıkça gördüğüm Rüya avcısından (Dream Catcher) yapmaya karar verdim. Hem Yatağımın başucundaki dergi sayfalarından yaptığım kalpli süs artık iyice eskimişti hem de kurdelalarla oynamak için güzel bir fırsattı.

Kızılderililerin kullandığı “Dreancatcher” Rüya avcısı anlamına geliyormuş. Söğüt çemberin üzerine el işi örgü bir ağ ve uçlarına asılan tüy ve ipler ile yatağın başucuna asılarak sahibinin daha rahat uyumasını sağlayan, kötü ruh ve kabuslardan uzak tutan mistik güce sahip bir tılsım yani.

Yaklaşık bir ay önce işte bu sabah rüyama giren SignePling bloğunda gördüğümde karar verdim bir ara yapayım bu zabazingodan diye ve kısmet şimdiyeymiş : )

Başucuma asacak yeni bir şey yapana kadar işte bu süslü rüya avcısı beni koruyacak  duyurulur…
 

My sleep is very light. I can wake up even very little noise. Because of that, I dream too much all night long. Most of them are very foolish, long and exhausting...

If I watch a film I am sure that I will see in in my dream that night. Or If I think something or someone, I know that, I will see it/her/him at the earliest opportunity: )

For example this morning, I was at one of my favorite Norwegian blogger's home. Her home was great and I understood a lot of things even though they speak Norwegian: )


In another my dream, years and years ago. I was the driver of the prime minister's authority and I was using a bicycle : )

We have been watching "The games of thrones" for a while, that's mean, my dreams are awful.

I decided to make a dreamcatcher for my bedroom. About a month ago, I saw a great dreamcatcher on SignePling blog and it was realy so nice. Her blog is amazingly wonderful and I love following her.

Have a great week...
 

 
 



Haftasonu Kartı




 
 
Gittikçe kendime kızmaya başladım. Alık alık fotoğraflara bakmaktan, devamlı yapılacaklar listesi yazmaktan icraata geçemez oldum. O kadar çok fotoğrafa bakıyorum ki gözlerim fırdolay dönüyor ( “Fırdolay” da teyze kızının lafı, şu sıralar evde her şeye fırdolay diyoruz… “Evi fırdolay temizleyelim… Maşallah sofrada ne var ne yok fırdolay süpürmüşsün”… gibi. Cümle içinde kullandım ki anlayın diye: ) )
Akşam evde hah diyorum yarın şunu yazayım, şu fotoğrafları düzenliyeyim blog için… sonra işin arasında bir dalıyorum bloğun tekine akşama kadar çıkamıyorum içinden. Bugün de ne tekim öyle oldu. Bir de saçma bir inat, eğer beğenirsem bloğu ile de  başa kadar gideceğim. Aman diyeyim görmediğim bir şey kalmasın… O bloğa bakarken bir şey görüyorum, mesela bir kumaş parçası, bir kitap, bir yastık, bu sefer başlıyorum ben bunu nerde görmüştüm, ya da nereden almış, gibilerinden araştırmaya, diyelim kumaşı buluyorum bu sefer kumaşı dizayn eden kimmişe kadar gidiyorum. Artık öyle oldum ki bir blogda gördüğüm kumaş parçasından onun kime ait olduğunu hopadanak söyleyeceğim  neredeyse…
Sonunda bir patlama bekliyorum ama umarım iyi bir şekilde olur, yoksa patlama infilaka dönüşürse halim harap, hababa hubaba diye dolanırım etrafta…
Sözüm ona dün akşam kendi kendimi gaza getirdim. Önümüzdeki günler az uyuyup çok iş yapacağım. Yoğun bir tempoya girip uyuşukluğu atacağım üstümden. Dikmek istediğim bir yığın şeyi dikeceğim, sonra yılbaşı için süsler yapacağım, fotoğraflar çekeceğim, bilgisayar başında akşamları yine eskisi gibi zaman geçirip şu lightroom programı ne menem birşeymiş anlayacağım.
Çoook çalışmam gerek çoooookkkk…
Size de gönlünüze göre bir haftasonu diliyorum efendim…

 I'm very angry with myself in these days. I want to do a lot of things but I
When I find a little bit break at the office or at home, I can not stop looking at the photos on blogs, pinterest or flickr...
But I am determined. I made ​​a promise to myself yesterday evening. I will do everything in my "to do list"... I want to sew a lot of things, to do something for the christmas decoration and take photos...
I have to work a lot: ) We'll see...
In the meantime, I wish you have a wonderful weekend.
 
 
 
 
 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...