Gel de Aşık Olma!


Peşinen bir "Maşallah" alayım hepinizden: )




Hani size bahsetmiştim bizim deli olduğumuz güzeller güzelinden. Halamın kızının kızının kızı diye: ) Rahmetli halam çok genç yaşta anne olunca, bu tapılası güzelliği görme şansımız oldu işte bizim de.

Bu fotoğraflar bayramdan önceki hafta çekildi. Gerçi bayramda da Altınoluk’da buluştuk ama şimdiden deli gibi özledik. Kardeşimin telefonunda bir iki videosu var durup durup onları seyrediyoruz. Sanırım bağımlısı olduk: ) ya da bu bir çeşit aşk… Aklımıza gelince yüzümüz gülüyor, söylediklerini tekrarlayıp duruyoruz, onu öpmek için içimde inanılmaz bir istek, o istek neredeyse canımı acıtıyor.
 
 


Ne zamandır böyle küçük çocuk yoktu etrafımızda o yüzden herhalde ne yapacağımızı şaşırıyoruz.  Bir de böyle bıcır bıcır konuştukça  yakalayıp ısırmamak için dişlerimizi sıkıyoruz resmen.

Elinde kalem habire daireler çiziyor, eserlerini evin muhtelif köşelerinde görmek mümkün, hatta kağıt bulamadığında tek eliyle gözlerini kapatıp iki bacağını boyamış, sözüm ona saklanarak gizlice yapıyor.
 


Bir de kedisi var Sultan. O da onun gibi daha bebek, 3 aylık. İkisinin öyle bir videosu var ki youtube’a koysak izlenme rekoru falan kırar herhalde. "Bebeğim benim bebeğim" diye kafasını tutup yanaklarından öpüyor Sultan'ı: )

 
Şimdi bir de Balıkesir’de teyzemin kıznın henüz iki aylık bile olmayan, babamın değimiyle ” tombak güzeli”ni gördük, iyice delirdik. Onun fotoğraflarını daha bilgisayara aktaramadım, onu da görürsünüz yakında: )

 

Ada henüz iki yaşında , bu tavşanlı çantayı onun için diktim ama o küçük ve öpülesi omuzlarına birazcık büyük geldi, gerçi oyuncakları için küçük, doldurdukça dolduruyor ama iş taşımaya gelince anneye uzatıyor. Buradan anladım ki 2 yaşındaki kız çocukları için yandan asmalı çanta dikmeliyim ya da birazcık daha büyümelerini beklemeliyim.

 

Gerçi hiç büyümeseler en güzeli şuna baksanıza…

 



I sewed this small tote bag for this adorable girl. She is my cousin's daughter and we are getting crazy for her.

Look at these photo, she is such a beautiful girl, isn't she?
 
 
 



NOT : Tatilden yeni döndüm, yaptığınız yorumlara cevap falan yazamadım henüz, umarım yazacağım, aklımda yani, bilin istedim…
 
P.S. : I have just came back from holiday and I could not write anything for your nice comments. I’ll write, I did not forget





Peçete Halkacısı...






Bu sıralar dizilere sardık iyice. Arka arkaya şu fantastik yabancı dizileri seyrediyoruz ve tabi ki geç yatıyoruz. Uyurken de rüyalarımda devam ediyor diziler. Bu sabah saat çaldığında gerilim dolu bir koşuşturmanın içindeydim mesela, kötü karaktere meydan okuyordum parmağımı sallaya sallaya; “Hiç hazzetmem böyle şeylerden” diyordum içimden üçbuçuk atarak… eee tabi böyle olunca gün içinde de sersem gibi dolanıyorum ortalarda.

 

Geçen haftadan beri akşamları evde hiç bilgisayarı açmadım ki bu benim için büyük bir başarı. Bilgisayar açık değil ama dikiş makinası her daim masanın üstünde olduğundan aralarda habire birşeyler dikiyorum.  Yarın bayram için Balıkesir’e gideceğiz ya, orada bizi bekleyen mini minacık bir bebek var, onun için ve annesi için ufak tefek birşeyler yaptık Fundayla. Umarım beğenirler…

 

Öyle bir giriş yaptım ki bu peçete halkalarına nasıl bağlayacağımı bilemedim bir türlü: )

Direk dalıyorum konuya; hani hatırlarsanız ramazan sofraları için bir peçete halkası paylaşmıştım sizlerle. Bu da ona çok benzer. Yapılışı yine diğeri ile aynı. (Buradan fotoğraflara bakabilirsiniz) Yine asetat kullandım. İstediğim kalınlıkta asetatları kesip halka şeklinde kıvırdım. İki kenarına da Kabalcı’dan aldığım bu dantel bantları yapıştırdım.

 

Armutlu keki fırına attım ve o pişene kadar yapıverdim bunları. Zaman o kadar kıymetli ki, o yüzden çok seviyorum böyle basit şeyleri.
 
Bayram sofralarınız için bir fikir verir belki diye paylaşmak istedim sizlerle… Umarım beğenirsiniz…
 
Diğer peçete halkası önerisi için de buraya bakabilirsiniz.

 
 
 
I really like to use a different napkin rings on my table settings.They add a lot of color to the table.

We are religious holiday a few days after tomorrow. I thought that this simple diy can be an idea for holiday table settings...

Do you remember my previous napkin rings? I made these rings the same method and materials... You can see all detail in here and this is another suggestion.

I could not share much more things with you in recent days... I hope, I'll be here again with the new posts after the short holiday.

Lots of love....






 

Haftasonu Kartı



 
 
 
Herkese pırıl pırıl, cıvıl cıvıl, huzur dolu bir haftasonu diliyorum…
 
Yorumları cevaplayamadım… sizlere yorum yazamadım… bloğa da adam gibi bir post koyamadım… Tatil rehaveti çöktü sanırım üstüme.. Bayramdan sonra işleri daha sıkı tutacağım söz: )
 
 
I wish you all Lots of Love & a very happy week!
 
 
 
 
 
 
 
 

Kim Kazandı?






Bir türlü yazamadım sabahtan beri. Ha şimdi, ha birazdan dedikçe birşeyler çıktı bu saati ettim.

Dün akşam eve gittim, bir yandan yiyecek birşeyler hazırlarken bir yandan da küçük kağıtlara Cuma günkü soruyu bilenlerin isimlerini yazdım.

Yemekten sonra keyif kahvemizi içerken de kardeşime çektirdim birini. Kazanan Meyra… (Hediyen bayramdan sonra elinde)

Gönül herkese birşeyler göndermek istiyor tabii. Bizimkisi yarım elma gönül alma.

Bu arada dün akşam kardeşime de söyledim; Biliyor musun bu çiçeğin adı Funda’ymış dedim…

Yıllardır sen kızla dalga geç “Funda- Funda, gübrelik, çalılık” diye, sonra öğren ki peşinden koştuğun, isterim de isterim dediğin çiçeğin adı da Funda olsun..

Kızcağız benim yüzümden küçükken hep ; büyüyünce avukat olacağım, ismimi değiştireceğim derdi. Gerçi avukat oldu ama isim işine girişemedi…

Akşam da hafiften sırıttı, ee iyimiş bari dedi gayet olgun bir şekilde: )

Büyümek iste böyle kötü bir şey, artık bu konuda dalga geçemiyeceğim. Kader utansın…

 
 
 

This post is about the winner of my question which I asked on Friday.

It was only for Turkish people because the subject was to use wrong words.
 

Very soon my new giveaway will be here for everyone.
 
 
 
 
 
 

Nazlı Çiçeğim ve Cevap




 

Bu çiçeğin adı Erica (Heather ya da Heath olarak da biliniyormuş). 2 yıldır bu çiçeğin peşindeydim sonunda geçen hafta buldum ve aldım. Bakalım yaşatabilecek miyim? Ki bu çok zor görünüyor…

2 yıl önce Münih’de karların altında gördüm ben ilk bu çiçeği. Adını sanını bilmiyordum, daha açık bir pembe renkteydi. Çalı gibi ama çiçekli. Karların altında öyle güzeldi ki. Sonra Londra’da gördüm, yol kenarlarındaki çiçekçilerde satılıyordu değişik tipleri. Adını ilk orada öğrendim. Almak istedim ama öyle bir tanecik alsam tatmin olmayacağım, bir kucak dolusu almak istiyorum, ee aldın diyelim nasıl getireceğim ki onları buraya… Netekim aklım bu çiçeklerde döndüm memlekete.

 
Yurtdışındaki bloglarda bu mevsimde görmeye başlamışsınızdır siz de sıklıkla. Kış çiçeği çünkü ve soğuk havaları seviyor. O yüzden korkuyorum. Bizim şu andaki havanın yazdan farkı yok, bunalıp, kuruyabilir zavallıcık.

Elimden geleni yapacağım ama bana şimdilik bu kadarı bile yetti. Evde gördüm ya sonunda onu. Bir çiçeği amma büyüttün diyeceksiniz. Takmışım kafaya işte. Gözüm devamlı çiçekçilerde. Yolumun üstündeki çiçekçi adama anlatıyorum, adını söylüyorum yok bilmiyor. Geçen hafta görünce ; ee işte bunu istiyordum ben dedim aldım hemen. Nasıl bakılıyor buna diye sordum. Bilmiyorum dedi. Adını da hala bilmiyor zaten…
Neyse işte huzurlarınızda evimizin nazlı çiçeği…
 

 

Gelelim Cuma günkü sorunun cevabına. Dün de dediğim gibi epey kişi bilmiş, yorumlara bakabilirsiniz. Ben okurken çok eğlendim. Evet doğru cevap ; Brooke Shields…

Babam gençken çok film seyredermiş, eski yabancı artistlerin hemen hemen hepsini tanıyor ama imkanı yok konuşmasından anlayamazsınız kim kim?? Kendine göre uyduruyor isimlerini. Bazen sırf eğlence olsun diye soruyorum, en çok hangi oyuncuyu severdin, seni etkileyen film hangisiydi falan diye… Kendinden emin, hiç acaba böyle mi okunuyor falan demeden sıralıyor isimleri: ) ister anla ister anlama.

Kazananı bu akşam seçeceğim, hediye işi bayram sonraya kalabilir ama. Çünkü bayram için annemlerin yanına gidiyorum, gelir gelmez halledeceğim.

Güzel yorumlarınız için çok çoook teşekkür ederim bir de…
 

 

It is very difficult to find this flower in Turkey. We don't know its name and we don't actually see it around us.

I had seen this flower about 2 years ago in Munich, it was under snow and I loved so much. I wanted to learn its name but I could not.

After for a while. We went to London and I saw it again on the street and I learnt its name. It was Erica ( Heather or heath). Since that time, I want to find it.

Finally, I found this beauty last week and I hope, I can manage to live it. It likes the cold weather but it is very hot in Turkey in these days: (

We will see...


 
 
 
 


 

 







Bugün Bunu Sevdim - PEMBE




1 | 2 | 3 | 4
 
 
 

 
Renklerle meditasyon yapıyorum ben bazen… Siz de deneyin, sürekli böyle pudra renkli, beyaz, açık uçuk mavi, nil yeşili, pembe renkli şeylere bakın… bakın… bakın… İyi geliyor.

Güzel bir hafta olsun bu…

NOT: Bu arada  bravo valla, çok bilen oldu Cuma günkü sorumu, bu kadarını beklemiyordum… Bayramda bizimkilerin yanlarına gideyim geleyim daha zorlarını soracağım size…

Yarın yorumları okursunuz, kazananı da en kısa zamanda açıklamak istiyorum, hadi bakalım inşallah…

 
 

Sometimes I am trying to meditate with colors . Let's try! Look at rose, white, clear pale blue, nile green, pink color images for a while... You'll fell good...
 
I'm sure, this will be lovely week.



 

 

Haftasonu Kartı - Bilin Bakalım...





Bizim evde resmen farklı bir lehçe kullanılıyor. Hepimiz kafamıza göre konuşuyoruz. Hatırlamadığımız bir kelime olursa uyduruveriyoruz gidiyor.

Kesin burada birkaç kez bahsetmişimdir benim yanlış kullandığım kelimelerden. Zaten yazdıklarımı okurken de telaşeden nasıl hatalı yazdığımı, kontrol mekanizmasının benim hayatımda hiçbir zaman işlemediğini anlamışsınızdır. Yaptığım işin üstünden tekrar gitmek, geriye dönmek gibi bir huyum asla olmadı benim. O yüzden sınavlarda ilk çıkan hep ben olurdum. Biliyorsam zaten takır takır yapardım, bilmiyorsam, kader utansın hayatta oturamam kağıda bakıp sürenin sonuna kadar sınıfta. İlk yapışta doğru yapmaya çalışırım bir işi, o yüzden çok titizlenirim, zor başlarım, huyumu bildiğimden yani.

Neyse gelelim yanlış kullandığım kelimelere; bir kere “a” ile “o” aynı kelimenin içinde olunca kesin hata; mayo=moyo, balon=bolon… “a” ve “u” aynı kelimede olursa “u” incelip “ı” oluveriyor, tavuk = tavık gibi. İnsan kardeşinin adını yanlış söyler mi??? Fında… Yok arada dikkat ediyorum, ama arada kaynayıp gidiyor.

Mesela annemle ikimiz “teras”a “taras” diyoruz. Her defasında da hahahaha diye gülüyoruz ama yok farketsek de değiştiremiyoruz.

Göz hafızam iyidir, bir kez gördüğüm kişiyi, yeri ya da eşyayı kolay kolay unutmam ama isimler pek aklımda kalmaz, ilk dilimin ucuna gelen ismi söyleyiveririm, öyle de yer etti mi bir daha o ismi değiştirmem çok zor olur. Mesela yıllarca Pamuk ismindeki bir iş arkadaşıma Fatoş dedim…

Annemle babamın kullandığı kelimeleri buraya yazmaya kalksam kitap olur herhalde ama aklıma gelen son iki olayı anlatayım bari.

Hani bir iki hafta önce sezon finali için Altınoluk’a gitmiştik kardeşimle. İşte oradayken babamla arka bahçedeyiz, babam almış iki avucunun içine ağaçtaki narı bize gösteriyor; Bunlara hep sizin için gözüm gibi bakıyorum, yiyin de kışın hasta olmayın diye, ANTİDOKSAN deposu bunlar, ANTİDOKSAN!!!!

Aynı günün akşamı balkonda çay içiyoruz, annem, babam, ben. Benim bacağım kaşındı, ahh dedim, kene falan olmasın, çiçek toplayacağım diye daldım çalıların arasına çünkü… Babam; yok buralarda olmaz kene falan dedi, gerçi biz küçükken çok vardı kene, tarlalarda oynardık, sonra babaannen tek tek temizlerdi üstümüzden keneleri, göbek deliğimize kadar girerlerdi, ama o zaman böyle öldürücü değillerdi dedi.

Annem;… eee KONG KONG’dan anca gelmiştir zehirli olanlar… (Kırım Kongo kenesi gelse gelse taaa Kong Kong’lardan gelir tabi: ) )

Bak şimdi aklıma geldi. Delianne sorardı böyle sorular, bilin bakalım diye.

Bilin bakalım “Broko Şotoles” nedir??? Pazartesi akşamına kadar süre size, bilenler arasında bir çekiliş yapıp küçük bir hediye göndereceğim. Hediyenin ne olduğu ve ne zaman göndereceğimi henüz bilmiyorum ama bulurum birşeyler herhalde: ) Çok ani oldu, yazarken karar verdim o yüzden hazırlıksızım…

Yorumları da hemen yayınlamıyayım ki kopya çekmeyin birbirinizden…

Hadi bakalım haftasonunuz keyif dolu geçsin…


This post is about to use some Turkish words. I have written the wrong words used in our family. They are really funny.  But you need to know Turkish to understand.

Because of that I could not write in English.
 

I wish you have a wonderful, creative, cheerful weekend...




Beni Bu Havalar Mahvetti...





Bu sıralar üstümde inanılmaz bir ağırlık var, havalardan mıdır nedir anlamadım ama o kadar halsizim ki. Dört gözle bekliyorum hareketli hallerime dönmeyi. Böyle olunca suratım asılıyor, günleri boşa harcamışım gibi düşünüyorum. Halbuki zaman o kadar değerli ki ve yapmak istediğim o kadar çok şey var ki. Ama belki de bu sıralar ihtiyacım olan budur diyorum sonra, birazcık dinlenmek, birazcık boş boş televizyona bakmak, ortalarda avare avare dolanmak…
Hem harıl harıl çalıştığımız haftasonundan sonra bence bunu hakediyorum da.


 
Evet haftasonu sandalyemiz geldi, masayı da boyadık, dün akşam eve gittiğimde bir iki rötuş daha yaptım gözüme kötü görünen yerlere, bu akşama kurumuş olur. Ama daha önce de söylediğim gibi istediğim köşeyi yapabilmem henüz mümkün değil o yüzden sizinle fotoğraflarını ne zaman paylaşırım bilmiyorum.  

Onun yerine kardeşim için diktiğim makyaj çantasını görün istedim. Dikeli epey epey oluyor, geçenlerde fotoğrafları düzenlerken gördüm. Baktım yığınla fotoğrafını çekmişim zavallının bari boşa gitmesin dedim: )
 


Dikim aşamaları için buraya bakabilirsiniz. O kadar güzel adım adım fotoğraflanmış ki hata yapmanıza imkan yok. Ben içinde kalan tüm kenarları sürfile yaptım ondan farklı olarak. Temiz iş gibisi yok ne de olsa: )
 
 
 

Sözüm ona bu çantadan 5-10 tane dikecektim, hatta onların içine tela ya da sıkıştırılmış elyaf koyacaktım ki birazcık sert dursun diye ama bir türlü elim gitmedi. En sinir olduğum huyum da bu. Bir yaptığımdan bir daha yapasım gelmiyor, hemen hevesim geçiyor, ayran gönüllülük bu olsa gerek.

Ama şimdi hafiften içimde bir takım kıpırdanmalar olmaya başladı, dur sen bir tane daha dikeyim ben bundan…


 

I feel myself very tired in these days. I want to look blankly at around. Maybe because of the weather, I feel like this.

But this situation should be finished as soon as possible, I want to be active and productive as in the past...

We have completed our project I mentioned here last weekend. The chair  has arrived, the table is painted white also, but I need a little more time for to create ambiance which I wanted. Then I'll share the images with you.

Instead of that, I wanted to share with you this pretty make-up bag which I have sewed for my little sister.

You can see all sewing steps in here. All images are great.
 
 
 
 
 
 
 
 

Bugün Bunu Sevdim









Seyretmek hoşuma gitti, siz de seversiniz diye düşündüm…

The Cook’s Atelier’in frambuazlı tart filmi için ise buraya bir tık.

 

I loved this film of The Cook's Atelier. I thought that You will like also.

If you would like to see their raspberry tart film, it is here.
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Haftasonu Kartı






Dertten, tasadan, umutsuzluktan uzak, neşe dolu bir haftasonu diliyorum herkeslere...













Hedefe Kitlendik!





 
Hedefi belirledikten sonra yapmak çocuk oyuncağı. Bu hayatın her alanında böyle… İnsan ne yapacağına karar verdikten sonra onu yapmaması için sadece istememesi gerekiyor.

Benim gibi kararsız bir balık için bu hayattaki en önemli şey;  “karar vermek”  ki, o inanın benim için çok çok zor. Hayatımın şu döneminde de vermem gereken bazı kararlar var ve ben bunun stresiyle belirsizlik içinde savruluyorum…  taa ki birşeye karar verip o yola girene kadar da bu böyle devam edecek…

Neyse gelelim konumuza…  Uzun zamandır yaklaşık 5-6 yıl önce IKEA’dan  aldığımız masamızı (BJURSTA) da beyaza boyamak istiyorduk. Ama bir türlü güvenemiyorduk kendimize. Çünkü masa açılır – kapanır cins ve eğer iyi bir şekilde boyanmazsa sürtünmeden dolayı boyalar soyulabilir diye endişeliydik ve bu işi hep erteliyorduk ta kii geçenlerde şu yukarıdaki bembeyaz köşeyi görene kadar.

Pinterest’de bu çalışma köşesini gördüm ve hemen kardeşime mail attım “bak masayı beyaza boyamışlar ne güzel oluş “ diye. 

Akşamına hedefi belirledik. Masa beyaza boyanacak ve o sandalyenin aynısından alınacak. Masa lambası var, saksıdaki çiçek ve kalemliklerse çocuk oyuncağı. Tek problem şu anda açık krem rengi olan duvarların beyaza boyanması (bahara düşünüyoruz ama hiç belli olmaz dışarıda kar yağarken biz badanaya kalkışabiliriz). Haa tabi birde salonda böyle bir köşe yok! Ama olsun o konu da gelecek hedeflerimiz içinde ve  biliyoruz öyle ya da böyle olcak, o yüzden rahatım.

Bu masayı biz de aynı bu şekilde bilgisayar masası olarak kullanıyoruz salonun bir köşesinde. Uzun zamandır da güzel bir sandalye almak istiyorduk .

İşte o sıralarda Sedo ile birbirimizin kanına girdik; ben ona salonunda yapmak istediği bazı değişiklikler için gaz verirken, o da bana kendisinde de olan bu sandalyeyi uygun fiyata nereden bulabileceğimi anlattı.

Hedefe kitlenmiştik. Gün aşırı sandayleye bakıyordum. Dank Design’da ve Evmanya’da satılıyordu. Kalitesini tabiki bilmiyorum henüz elimize ulaşmadı ama Evmanya’da çok daha uygun fiyata bulabilecektik. Aksilik bu ya, ne zaman baksam “stoklarımızda yok yazısı” ile karşılaşıyordum ama dün itibariyle siparişimizi verdik.  Şimdi heyecanla bekliyoruz.  Boyalar mı???? Boyaları zaten geçen haftasonu almıştım….

Önümüzdeki haftasonu eğer herhangi bir aksilik çıkmazsa biz boya işine giriyoruz efendim. Gelişmelerden sizi haberdar ederim…

 
Not; Biliyorum son zamanlarda boşladım buraları. İçim içimi kemiriyor ama nedense yetişemiyorum hiç birşeye. Elimde olmayan nedenlerden dolayı pek ilgilenemedim hem kendi bloğumla hem de sizlerin yaptıkları ve yazdıklarıyla. Ama umutluyum yine o bol üretken günlerime döneceğim harıl harıl postlar hazırlayacağım, hızlı hızlı turlar atacağım bloglarda… Diyeceğim o ki kusuruma bakmayın bir süre beni böyle idare ediverin işte…


Our goals should be... and I think, one of the most important thing in life is this... When you have a goal, absolutely you perform it, sooner or later (of course, if you really want it).

When I saw this image, I liked so much that I wanted to have this corner also in my home.
 
Table; We have this table (BJURSTA) which was bought from IKEA 5-6 years ago. We just will paint it to white.
 
Chair; You can find it from DANK-DESIGN and EVMANYA. We have just ordered it from Evmanya and we are waiting excitedly to see it in our home.
 
We should do some another things also but I know that all of them will be step by step... Our goal is certain...
 
I bought all painting materials and we are ready for this weekend.
 
Don't wory I'll show you: )
 
 
P.S.; in these days, I'm very busy and tired, I could not visit your blogs and (even mine). I hope, I will return my old productive days as soon as...

 
 
 
 
 
 
 
 
 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...