İftar Sofraları İçin Fikirler...





Başlık da pek resmi oldu canım...

Bizim evin en sevmediğim yeri küçücük mutfağı, gerçi haksızlık etmeyeyim, orayı da seviyorum ama kalabalık oldumu, birkaç çeşit yemek yapıldımı, üstüne bir de sıcaklar bastırdımı, çıldırabilirsin bizim mutfakta.  Normalde iki kişi olduğumuz ve fırını sadece kek yapmak için kullandığımız ve hatta tencerelerimizi annemler gelene kadar yer açılsın diye kaldırdığımız bir mutfak bize yetiyor da artıyor bile.

Geçen hafta iftar için misafirlerimiz vardı topu topu 3 kişi, ee bir de biz, toplam 5 kişi, ama bize kalabalık… Zaten gelenlerden ikisinin erkek olması bizim için başlı başına büyük panik. Neticesinde erkek doyurmak bir uzmanlık alanı ve bizim evde yapılan yemekler erkeğe çıkacak türden olmuyor pek.

Bir gece önceden zeytinyağılıları ve tatlıyı yapalım dedik, o mutfakta aynı anda iki ocak ve fırın çalıştığında kaç dakika dayanabilirsin oyununu oynadık ve yemek yapmanın çok gereksiz ve anlamsız olduğuna kanaat getirdik. Değmez yani çektiğin onca işgenceye.. .

Ertesi gün işten 6’da çıktım koşarak eve gittim, sofrayı hazırladık, çorbayı, pilavı yapıp eti fırına verdik, tam ezan okunduğunda salataları da masaya koyup ipi göğüsledik.

İşte bir de arada şu peçetelikleri yaptım. Normalde masayı süslerdim ama bu sefer ne düşünebildim ne de yetişebildim.

Biri de yılbaşından önce olmak üzere yılda 2 kez bizde yemek yiyoruz bu beşli olarak, her defasında isimleri farklı şekillerde yazıyorum.

Bu seferkileri çok kısa sürede yaptım ama masada çok şık durdular.




Malzemeler;

1 adet (A4 boyutunda)Asetat

1 adet Yapışkanlı kağıt (A4 boyutunda)

Makas

Tel zımba




Nereden bulduğumu hatırlayamadığım etiket şablonlarına isimleri yazdım ve yapışkanlı kağıda çıktısını aldım, sonra dikkatlice kenarlarından kestim. Asetatı (şeffaf plastik gibi bir şey ) 4 cm x 12 cm boyutlarında kesip tel zımba ile birbirine zımbalayıp (band da kullanılabilir tabii ama benim acelem olduğu için zımba kullandım) halkalar yaptım, yapışkanlı kağıdı açıp bu halkaların üstüne yapıştırdım.

İftar sofralarınız için deneyebilirsiniz bence. Hele çocukların doğum günlerinde renkli etiketler ile çok şirin olacaktır.





Our kitchen is very small, it is enough for us but when we have a few guests and when you cook something and if the weather is so hot, you can get crazy.

We had 3 guests for dinner last week, I know only 3 person but it is too much for us: )

Normaly I and my sister eat simple things like salad for dinner. But , there are traditional meals for dinner in Turkey. Two or three kind cold meals (cooked with oliveoil) , soup, rice and main course (meat) and finally a dessert should be.
 
Anyway, We overcame successfully this dinner event. I think I've lost a little weight while cooking : )

As you see images I did a simple napkin ring for that evening.

I really liked them. It looked very stylish.

Your needs;
1 acetate (A4)
1 adhesive paper (A4)
Puncher
Scissors
Write your guest's name on labels, print it and cut.Prepare approximately 4 cm x 12 cm pieces from acetate and create a ring through puncher. Stick labels on the rings .

It is so easy.






 

Haftasonu Kartı - Hoşgörü






Bize arada temizliğe yardım için Ayşe geliyor, Ayşe benimle yaşıt, tam 3 kızı var, hem de büyüğü liseden mezun oldu bu sene. Öyle de güzel olmuş ki mezuniyet balosunda yeşil tuvaletiyle.. Fotoğrafını getirdi Ayşe oradan biliyoruz.

O geliyor, biz işe yetişmek için koştur koştur çıkıyoruz evden, oturup öyle uzun boylu muhabbetlerimiz yok yani. Sadece küçük küçük, ee ne yaptın, kızlar nasıl, havada soğuk ya da sıcak… gibi muhabbetler dönüyor ortada.

Aslında burada hep güzellikleri paylaşmak istiyorum ama dün gerçekten hem üzüldüm hem sinirlendim.

Bizim evin karşısında eski bir tarihi ev vardı, harabe yani, çok çektik o evden biz . Bir ara tinerciler mekan tuttu orayı, çok tedirgin olduk. Şimdi şükür restore ediliyor. Ama gel gör ki çalışan ustalar benim odanın camının önünü pek sevdiler, ağaç altı tabi, o sokağın en serin yeri. Son zamanlarda akşamları da inşaatta kalmaya başladır. Sabah kahvaltısı, akşam yemeği, sigara molaları hep orada. Tabi benim kapı-cam duvar. Açamıyorum bile bu sıcaklarda. Ama kızamıyorum da onlara, yazık bu sıcakta nerede otursunlar, nereye gitsinler. Hele birinin ses tonu aynı Recep İvedik, arada telefonla konuşuyor, için için gülüyorum içeride: )

Neyse işte, dün sabah Ayşe geldi benim odaya girdi, bak dedim, burada ustalar var, giyinirken soyunurken, işlenirken dikkat edersin olur mu. Aaa dedi buradalar, evet kahvaltı ediyorlar dedim, gebersinler dedi. GEBERSİNLER…

Dondum kaldım, niye öyle dedin ki şimdi dedim, baksana ortalık yerde çay içiyorlar, oruç moruç yok dedi.

Düşünsene dedim, bu adamcağızlar evlerinden, eşlerinden, çocuklarından ayrı, üç kuruş para kazanmak için gelmişler buraya, bu inanılmaz sıcağın altında kuru ekmekle kahvaltı yapıyorlar, beden gücüyle çalışıyorlar, önlerine yemek koyanları yok. Hırsızlık yapmıyorlar, çalışıyorlar... Niye gebersinler… Bir iki şey daha söyledim ama nafile… Cehalet gerçekten korkutucu bir şey… Sanki onların tutacağı oruçtan Ayşe’nin de sevap payı var : )

Halbuki biz nasıl öğrendik; Ramazan ayı; sabır, sevgi ve HOŞGÖRÜ ayıdır.

Bence Ayşe’nin oruç yalan oldu...


Hepinizin haftasonu huzur dolu geçsin emi…


I wish all of you have a peaceful weekend.

Ps ; This post is about Ramadan. Because of that I did not write anything in English.





Meydan Okumanın Sonucu





Hani size bahsetmiştim ya bir Pazar günü kan ter içinde sırf annemin meydan okumasına karşılık oturup masa örtüsü diktim diye… İşte bu O.
Aslında hala bitmedi. Parçaları birbirine eklerken o kadar efor sarfettim ki bir daha elime alamadım. Amacım dört bir ucuna beyaz fisto geçirmekti, hatta Altınoluk’a giderken yanımda götürdüm de orada serin serin yapayım diye ama bizimkiler böyle güzel, gerek yok dediler, serdik gitti masaya. Gerçi zamanım olsa ben onların gerek yoklarına pek tennezül etmeyip dikerdim ama bir türlü elim gitmedi. Üstünden zaman geçince de insanın hevesi kalmıyor, tekrar eline alamıyor. Belki bir daha ki gidişimde yaparım diyorum da içimden de hiç sanmıyorum diyorum: )


Ne dikeceğimi planlarken nasılda kolay gelmişti, hatta şimdi bakınca de neden o kadar zorlandım anlamıyorum. Ama büyük parçalar bile olsa patchwork zor iş. Hele benim gibi herşey düzgün olsun, eşit olsun diyenler için tam bir işgence. Kaç kez diktim söktüm hatırlamıyorum. Bitince bir de ütülenince hatalar kapanıyor, yani pek göze batmıyor diyeyim ama dikerken moralim epey bir bozulmuştu. İstiyorumki ilk yapışta cuk diye otursun, yıllardır yapıyormuş gibi tıkır tıkır dikeyim…


Çok seviyorum çeşit çeşit masa örtülerini, yazlıkta her gün farklı bir tane serdim masalara. En ucuz değişiklik. Mesela annem şeker çuvallarından dikerdi eskiden şimdi de bir tane var, hala kullanıyoruz, kenarlarına ve ortasına kırmızı-beyaz pötikareli kumaş geçirmiş pek bir şirin olmuş.  

Dikiş makinam yokken Ikea’da ya da başka bir yerde beğendiğim bir kumaş olunca hemen alıyordum. Kenarlarını sürfile makasıyla kes, tuafiyelerde satılan dantel şeritleri elde dikiver bir parmak içeriden kumaşın etrafına, al sana beş dakikada bir masa örtüsü. ( Neden bunu fotoğraflamadım ki. Geçen sene yazlıkta yapmıştım böyle bir masa örtüsü, gittiğimde fotoğraflarım unutmazsam sizin için)

Bu arada dün Ankara’da buhranlar geçirdim. Bu sıcakta dışarılarda işi olanlar için çok üzüldüm. Tam bir kabustu. Her ne kadar klimayı sevmesem de bugün öpesim var şu yandan yandan esip huzurumu kaçıran klimayı.



I sewed this tablecloth about 2 weeks ago for my parents home in Altinoluk.
It was very difficult for me this patchwork although big pieces. I wanted to cut each pieces evenly and I wanted to work meticulously because of that, It took a lot of my time.
I should work more on patchwork.
It is not totally finished. I want to sew around a kind of white lace.
I love all kinds tablecloth, you can change a room's decoration with a light touch using different tableclothes.



 



Buralardayım ama yokum...




Ne çabuk geçiyor şu tatil dedikleri şey… Sanki hiç gitmemiş gibiyim şu anda, dört gözle bir sonraki gidişimi bekliyorum.

Son yıllarda hiç bu kadar meyva yemiyordum, resmen küçük bir şeftali ağacını yedim. 

Gitmeden önce, daha doğrusu koscoca bir kış, yazın Altınoluk’ta neler yapacağımın hayalini kurup da oraya gidip hiç birini yapamamak bile moralimi bozmadı, bol yemeli, bol koşuşturmalı, bol gülmeli bir tatildi netekim.

Bizim Altınoluk’a vardığımız günün akşamı 2 arkadaşımız ve köpekleri de bize katıldı. Kahvaltıda bizimkilere akşam üstü iki kişi daha gelecek, haa bir de köpek var dediğimizde annemle babamın yüz ifadesini bir görecektiniz: ) Babam biliyorsunuz hemen hemen her yaz köpekler tarafından ısırılmayı adet edinmiş biri, annemse ödeleğin teki, titizliği de cabası: ) Kısacası bizim ailenin evcil bir hayvanla (kedi-köpek gibi… muhabbet kuşu ve akvaryum balıkları hariç tutuyorum) ilk yakın teması oldu bu. 3 gün boyunca beraberdik, hatta son gün 3-4 saat annem babam ve Dali (ismi bu) başbaşa kaldılar ve biz tatilimizin sonuna kadar, Dali’nin nasıl sahibinin arkasından garip garip baktığını, sıcakta nasıl da susadığını ve bizimkilerin törenle ona su verdiklerini, annem de içeriye girecek ve onu yalnız bırakacak diye korkudan annemin ayaklarının dibine yatıp annemi yerinden kıpırdatmadığını ( ki burada annem kesin korkudan yerinden kalkamamıştır) dinleyip durduk, tabii her seferinde yeni ilavelerle. Son gün hikaye iyice çığırından çıkmıştı artık...

Ne hayal ettiğim kadar dikiş dikebildim, ne kes-yapıştırlar ne de kek-pasta yapabildim.. Fotoğraf bile az. Devamlı aynı şeyleri fotoğraflamışım akşam şöyle bir baktım da…

Diyeceğim şu, ben geldim, buralardayım ama yine blog alemine pek sık uğrayamayacağım, yarın bir ihale var, sabahtan beri harıl harıl onun için çalışıyorum, yarın da erkenden Ankara’ya gidiyorum akşam döneceğim ama ertesi günü halim nice olur bu sıcaklarda bilmem ama şimdi hepinize serin mi serin bir hafta ve Hayırlı Ramazanlar dilemek istedim.

Görüşürüz…




Finished a summer vacation and started my usual day again.

I visited my hometown and had a peaceful time with my parents while my vacation. It was so peaceful and happy days.

Swam every morning and went to the small village some days was really nice.

We also had guests for 3 days and we have enjoyed so much.
 
Now I'm at the office and I have to work very hard: ( Tomorrow, I will be another city for a big tender...

Anyway, I will be around but I can not visit your blogs for a while:(

I wish you have a great week..




Bu sefer oldu sanki...


Tart benim korkulu rüyam. Geçen sene sıcak bir günde yapmayı denemiştim, kalıptan kazıyarak yemiştik. Görüntü tam bir felaketi. Ondan sonra da bir türlü kalkışamadım tekrar denemeye. Taa ki mis kokulu kayısıları görüpte  evde iki kişi olduğumuzu unutup, 2 kiloya yakın alana kadar..


Yedik yedik bitmiyor, gerçi benim meyvada sınırım yoktur. Beyne sinyal gitmiyor yeter yeme artık diye. Tabaktaki meyvalar bitene kadar çatlasam da yiyorum. Bir keresinde gövdem büyüklüğündeki bir karpuzun yarısını yemiştim sonra burnumdan karpuz suyu gelmişti.. (Şimdi yazarken kendim de inanamadım, olabilir mi böyle bir şey yoksa çolukluk işte ben mi öyle sanmıştım). Ama bu sefer dur dedim kendime, ziyan etme hepsini mideye indirip, şunların güzelliğine baksana bir seri fotoğrafı hayli hak ediyorlar..

Yani sırf fotoğraflarını çekebilmek için tekrar kalkıştım tart yapmaya.




İki tarifi karıştırdım birbirine. Tart kısmını Cafe Fernando 'dan aldım, kreması için de  hani geçenlerde yaptığım çilekli cheesecakedeki tarifi aynen uyguladım. Cafe Fernando’da verilen krema tarifinde çok fazla yumurta vardı, benim bu tartı yaptığım gecenin bir yarısı evde o kadar yumurta olmadığını farkettim. Mecburen diğer tarifi yaptım zaten sevmiştik diye.



İlk denediğimde tart hamurunu kalıbın büyüklüğüne gelecek şekilde açamamıştım bir türlü saçma bir şey olmuştu, sonradan anladım kalıbın büyük olduğunu: ) Bu sefer evde bulduğum daha küçük bir fırın kabını kullandım bu yüzden de kenarları klasik tartlarda olduğu gibi tırtık tırtık olmadı. Benimkiler pırtık pırtık: )

Malzemeler;

Tart Hamuru için (Cafe Fernando’dan alınmıştır.)

  • 1.5 su bardağı un
  • 1/2 su bardağı pudra şekeri
  • 1/4 çay kaşığı tuz
  • 125 gr tereyağı, soğuk
  • 1 yumurta sarısı
Kreması için

  • 500 ml. Süt
  • 1yumurta
  • 3 yemek kaşığı nişasta
  • 3 yemek kaşığı un
  • 50 gr. Margarin
  • ½ su bardağı şeker
Ve üstüne istediğiniz meyva.. Çilek, kayısı, şeftali…




Tart hamurunun yapılışındaki püf (inanmıyorum  yine püh yazmışım sonra farkettim:) arkadaşlar artık kabul edelim ben püf’e püh diyorum, puf’a da puh) noktaları için kesinlikle Cafe Fernando’nun yazdıklarını okuyun, gözünüz korkmasın ama.
Bu sıcak yaz günlerinde yanında birde vanılyalı dondurma ile serin serin öyle güzel oluyor ki..

Deneyenlere şimdiden afiyet olsun…


NOT; Biz bu akşam Altınoluk’a gidiyoruz , dengeyle düngeyle otuziki yengeyle: ) Arabaya nasıl sığacağız bilmem. Ben, kardeşim, bir de arkadaşımız ve dikiş makinam, kumaşlarım, babama aldığımız raflar, anneme aldığımız sehpa ve boyadığımız sandalyeler, ıvırlar zıvırlar… Yine utanacağım deniz otobüsüne binerken kontrol için bagajı açtıklarında, göç edermiş gibi…

Neyse işte arada bağlanmaya çalışacağım internete ama yine de güvenemiyorum kendime. Bir de sağ kol faleket bir süre de olsa bilgisayardan uzak kalsam iyi olacak. Bir hafta sonra görüşürüz…

Hadi bana ve diğer tatilcilere iyi tatiller, geri kalanı sıcaklara dikkat etsin, az hareket - bol su: )


 
I love all kind of fruit and I cannot stop myself eating fruit. Especially summer fruit are so delicious. I had never made any tart in my life until last summer. I had wanted to made a strawberry tart but I couldn't. It was disgusting. Since then, I have not tried.
Last weekend I bought wonderful apricots at a local market but it was too much for us. I decided to try the other tart recipe again and this time, I succeeded..
I used Cafe Fernando's recipe for the tart dough and my strawberry cheesecake recipe for the filling as you remember here.

For Tart Dough
  • 1 1/2 cups all-purpose flour
  • 1/2 cup confectioners’ sugar
  • 1/4 tsp salt
  • 1 stick plus 1 tbsp (9 tbsp) unsalted butter, chilled and cubed
  • 1 large egg yolk
 
Filling
  • 1 egg
  • 3 tablespoons of starch
  • 3 tablespoons flour
  • 50 g. margarine
  • ½ cup granulated sugar

To the top of; Fresh strawberries, apricot, peach, blackberry . What you want... You can see all detail Cafe  Fernando's blog about the tart.

P.S.; We are one week away from here. I will be in Altinoluk for summer vacation.
See you soon...

I wish you have a wonderful weekend...



 




Bugün Bunu Sevdim....





1 | 2 | 3 | 4




Kaptırdım gidiyorum yine kendimi. Gündüzleri iş yerinde harıl harıl çalışıyorum, akşamları evde sıcaktan cinnet çekirme pahasına dikiş dikiyorum: )

Geçenlerde Altınoluk’a gittiğimde pazardan bir kareli bir kumaş almıştım. Eve geldik ben bundan şu küçük masaya örtü dikeyim dedim, ölçtüm biçtim küçük geldi parça. Dur dedim aralara beyaz kumaş koyarım, şöyle yaparım - böyle yaparım, annem de meydan okudu bana, yap da görelim gibilerinden. Tüm haftasonu fırsat buldukça onunla uğraştım, ne zorlandım anlatamam, gerçi anneme hiç  belli etmedim telefonlarda. Tam istediğim gibi olmadı ama giderken götüreceğim, görecek el mi yaman bey mi yaman…

Bu arada pek buralara da uğrayamadım tabii. Hazır küçük bir mola vermişken bir pinterest turu attım ve işte bugünden aklımda kalanlar. Şu yukarıdaki dörtlüyü sevdim ben.



Everything is same on my side. I have been very busy at the office during all day and during all night at the home.

When I found a little break, I chose these lovely images which you have seen above for today.

These two colors look really pretty together






Evimiz Renklendi...





Bizim evde sadece 2 tane halımsı şey var, geri kalan her yer minik minik paspaslarla, kilimlerle dolu. Bizim kadar paspasa, kilime para veren azdır sanırım. Zevkimize uygun birini gördük mü kardeşimle birbirimize bakar doğru kasaya gideriz.

Temizliğe ilk tüm paspaslar toplanarak başlanır bizim evde, onları balkondan silkeleriz ve silinmiş balkon demirine üst üste koyarız, sonra tüm ev tertemiz silindikten sonra hepsi yerlerine serilir, ki en zevkli iş budur: ) 

Mutfağa, antreye, arka odaya, banyoya, koridora, balkon kapısının önüne, benim odama, kardeşimin odasına.... bir nevi tavaf ederiz evi :) Çamaşır ve ütü sorumlusu olan kardeşimse onları aklına estikçe yıkar, aklına da pek sık eser, ee böyle olunca da çabuk solar, yıpranır ya da bizim hevesimiz kaçar bu miniklerden.
Bu haftasonu planımızda boya işleri vardı, cumartesi günü erkenden uyandık saatin 10 olmasını zor bekledik resmen. Cevahir'in kapısında bittik erkenden. Koçtaş'a gidip fırça, boya, tiner, beton çivisi, zımpara, silikon ve daha yığınla ıvır zıvır malzeme alınacaktı ama biz ilk önce birkaç mağaza gezelim dedik ve elimiz kolumuz paspas-kilim dolu döndük eve. 

Mudo'nun banyo paspaslarını her zaman çok seviyorum, geçen sezon pek zevkimize göre yoktu, bu sezon 3-4 tanesi çok hoşuma gitti, ama biz 2 tane aldık. Zara Home'da ne varsa zaten çok hoşuma gidiyor, oradan da ne zamandır almak istediğimiz uzun kilimin sonuncusunu kaptık bir de küçük ponponlu bir paspas.. 

İşte şu fotoğraflarda gördüğünüz rengarenk minikler bizi çok mutlu etti bu haftasonu.
Evde yapılan küçücük bir değişiklik nasılda havasını değiştiriyor insanın, nasıl da gülümsetiyor her banyoya girdiğinde, her koridordan geçişinde rengarenk püsküllere bastığında...
Haftasınız çoook renkli geçsin.

Bir de herkese tek tek teşekkür ettim ama tekrarlamak istedim bir önceki posta yazdığınız güzel dilekleriniz için ne desem az. İyi ki birlikteyiz...
 



We bought a few new rugs and mats this weekend as you see here. They made me so happy when I saw them in the bathroom or in the entry or in the hallway...






Size Anlatacaklarım Var...





Bu pazartesi günü bir ihalemiz var o yüzden adam akıllı bakamadım ne kendi bloğuma ne de sizlerinkilere. Aklım buralarda ama yapacak bir şey yok, ben pompadır, borudur, vanadır uğraşmak zorundayım: )

Neyse küçük bir ara yarattım kendime, birazcık nefes alayım hem de sizlere birşeyler anlatayım diye.

Hani biliyorsunuz geçen hafta Cumartesi günü Atölye Curcuna’nın açılışı vardı, bu fotoğraflar oradan. Biraz erken gittim, sizler için birkaç kare fotoğraf çektim.  Yeri o kadar güzel ki. Sanki başka bir şehre gitmiş gibi oldum.



En son ne zaman Bağdat Caddesi’nde yürüdüm hatırlamıyordum. Avrupa Yakası’nın yüksek ve dipdibe binalarından sonra pek bir yeşil, pek bir ferah geldi bana. Hele ki Atölye sahile çok yakın bir binanın bahçe katı da olunca tadından yenmedi: ) Orada olduğum süre boyunca habire baştan döşedim tüm odaları. Hatta akşam üstü kardeşim ile arkadaşımızda geldi bu sefer onlarla döşedik. Bu kendimi bildim bileli böyle, kardeşimle ikimiz ilk nereye gidersek gidelim mutlaka başlarız burası bizim olsa şöyle yaparız böyle yaparız diye hayaller kurmaya.


Neyse gelelim sadede, bir buçuk yıldır burada habire kestim, biçtim, yapıştırdım, pişirdim durdum, iş yerinde bunalıp bunalıp hobiler aleminde kendimi unuttum. Şimdi de evde kendi kendime yaptıklarımı Cumartesi öğleden sonra ve Çarşamba akşamları Atölye Curcuna’da yapacağım. Bahçeşehir Üniversitesinde verdiğim Çevre Mühendisliği dersinden sonra epey farklı bir boyut olacak benim için: ) Çok daha zevkli olacağı kesin ama.



Dersler Temmuz ayının sonu gibi başlayacak, detaylı bilgiyi Zeynep’ten (0216385 31 37 - 05309441494) alabilirsiniz ama ben de size kısaca bahsedeyim; Atölyede İkebana, babet süsleme, stil danışmanlığı, fotoğraf workshopları ile benim vereceğim;  kavanoz süsleme, duvarlar için posterler ve sarkıtlar, hani kardeşim ve arkadaşım ve daha bir çok kişi için diktiğim kumaş çantalar gibi çantaların dikimi ile neredeyse üzerinde uzmanlaştığım yastık (kırlent ) dikimi workshopları yapılacak.



Benim için çok heyecan verici, çünkü daha önce hiç düşünmediğim birşeydi bu . Maalesef Türkiye’de herkes istediği işte çalışabilme lüksüne sahip olamıyor.  Ben de onlardan biriyim ve tam 18 yıldır 2 hafta üst üste izin yapmadan çalışıyorum. (İnsanın bir düğün izni, ne bileyim doğum izni hadi o da olmadı bir ameliyat sonrası istirahatı olur.. yok olmadı)

O yüzden bu iki günlük küçük kaçamaklar bana çok iyi gelecek. İşten eve, evden işe gitme rutinimi kırmayı planlıyorum: ) Hem dersler bir nevi gün havasında geçeceği için ve aynı şeylerden zevk aldığım kişilerle birlikte olacağım için de bir sürü yeni arkadaşım olacak.


Atölye Curcuna’nın kendi websitesi ve bloğu şu sıralarda hazırlık aşamasında bildiğim kadarıyla. Zaten ben derslerin tarihleri belirlendiğinde buradan da duyururum, belki aranızdan böyle şeylere meraklı, hoşça vakit geçirmek isteyenler olur, aramak ister…

İşte anlatmak istediğim buydu, şimdi dosyamın başına dönsem iyi olacak…

Hepinize  sıcak kumlardan serin sulara koşabileceğiniz bir haftasonu diliyorum.




This post is about a workshop which I've mentioned last week.

Atolye Curcuna was opened last Saturday and workshops will start end of the July. I'll be there. It is really exciting.
All craft decorations were made by me with a great pleasure for the opening day.

I wish all of you have a wonderful weekend...










Kendime Geçer Nazım...




El atmadığım bir bu iş kalmıştı, onu da denedim rahatladım. Biliyorsunuz ara ara şu kendiliğinden kuruyan hamurlarla birkaç deneme yapmıştım, bir türlü de istediğim gibi olmamıştı hiç biri, ama yılmadım.

Kabalcı’ya her gittiğimde bu rengarenk polimer killerin başında epey zaman geçiriyordum, şöyle bir gözlerimi kısıp bunlarla ne yapabilirim diye düşünüp düşünüp, bir şey bulamayıp ayrılıyordum yanlarından aklım onlarda.



Geçenlerde dayanamadım aldım birkaç renk, evde bir süre durdular sonra pinterest’de ve google’da araştırdım biraz ve kolye yapmaya karar verdim. Bir Cuma akşamı oturduk kardeşimle  televizyonun karşısına, bir yandan Yalan Dünya’yı seyrettik bir yandan da hamurları yuvarladık durduk. Bazıları çok sertti, avuç içlerimiz, parmak uçlarımız o kadar çok acıdı ki. Ama sonra onun da püf (püh de olabilir tabi: ) nasıl ama bu sefer aklıma geldi Latiş, durdum düşündüm öyle yazdım…) noktasını buldum internetten; azıcık çiçek yağ damlatıyorsun polimer kilin üstüne, o bir kayganlık veriyor, ellerinde çok acımadan yumuşatıyorsun. Ben kulak temizleme çubuğunun ucu ile sürdüm mesela. Ama tabi en iyisi alırken dikkat etmek, çok sert olanları almamak.



Ne diyordum  yuvarladık da yuvarladık, bir yandan da kürdanla ortalarını deldik. Sonra fırın tepsisine pişirme kağıdını serdim koydum boncukları tepsiye. Paketlerin üstünde 130 derecede, 20-25 dakika pişirin diyor ama ben ne yaptım… Dur dedim internetten de bakayım. İşte bazen böyle basiretim bağlanıyor, devamlı makine gibi işleyen beyin birden alıklaşıyor ve dünkü çocuğun bile bilebileceği bir şeyi anlamakta zorluk çekiyor, es geçiyor, nutku tutuluyor.




Baktım internetten aynı bizim yaptığımıza benzer yuvarlak boncuklar yapmış Amerikalı bir kadın, yazdıklarına şöyle bir göz gezdirdim ilk gördüğüm sayıyı belledim ve gittim fırının başına, 275 derece…. Kardeşim saçmalama dedi, gel üstünde yazanı yapalım, ben de ona sen saçmalama dedim, kadın aynısından yapmış işte, yapmışken tam olsun…

Sonra mutfak saatini kurdum 25 dakikaya ve geçtim yine televizyonun karşısına. Alarm çaldı ve bir gittim ki mutfağa, duman duman ve iğrenç bir koku… Bir açtım fırının kapağını, Allah’ım onlar nasıl şekillerdi öyle, kapkara olmuşlar, şişmişler, patlamışlar, yamulmuşlar, yanmışlar, iğrençti yani bildiğin…

Onca emeğe mi yanarsın, kardeşine rezil olduğuna mı yanarsın bilemedim.  Ortalığı temizledim suçlu ve mutsuz, sonra birden aydım; o internet sitesinde yazan 275 derece Fahrenayt cinsindendi…

Aradan birkaç gün geçti, hiç konusunu etmedim bu olayın ki kardeşimin eline koz vermeyeyim, gayet kendinden emin tekrar başladım yuvarlamaya, baktım bizimkisi de sokuluyor yanıma, oynayıp duruyoruz hamurlarla. İnanılmaz zevkli bir şey, kafanda ne yapacağın belliyse tabii, aksi taktirde, yuvarla yuvarla bir yere kadar. Ben bir iki fanteziye kaçtım şu gördüğünüz yüzüklerdekiler gibi ama onlarda çocuk yüzüğü oldu: )




Sonunda başardık pişirmeyi aynen paketin üstünde yazdığı gibi ve evde bulduğumuz boncuklar, eski ve kopmuş kolyelerin malzemeriyle birkaç yeni kolye yaptık. Ama sonra iki hafta mankenimizin kapsini çektim fotoğraflayamadım bir türlü, yok bir haftasonu dışarıdaydı, diğer haftasonu aramız limoniydi derken kendime geçer nazım dedim ve soyundum sizler için mankenliğe: ) Ne zor işmiş kendi kendini fotoğraflamak, tripod almak şart oldu ama erteleyip duruyorum, evde bir de onu koyacak yer bulmam gerek.

Böyle yani…








This is my first trial with polymer clay. It is really fun to play with them. I'm not a huge jewelry person... but when I started to play with polymer clay I could not find anything to do other than bead. Now I have many colorful beads: )

Polymer clay is easy to shape and cut into forms such as beads and small figurines, but softening the clay is usually necessary to make it easier to work with. Polymer clay can become difficult to work with when it isn't fresh. It becomes hard and isn't easy to work with.You can knead the clay by hand and add sunflower oil to it to speed up the process.




After cooling, I have collected them with pieces of our old necklace  and to string them onto the waxed cotton cord.

I have finished these necklaces before a while but my model (my little sister) was very capricious: ) Because of that, I wanted to show you them as a model by myself: ) It was very difficult to take photo without tripod. I have to buy a tripod as soon as.














Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...